Mustafa TOMBULOĞLU
Yörtürk Kültür ve Sanat Dergisi (Eylül – Ekim 2011)
Suriye’de Mart 2011’den beri yaşanan toplumsal olaylar çok ciddi boyutlara ulaşmıştır. Devlet başkanlığını 2000 yılında babası Hafız Esad’dan devralan Beşar Esad, halk hareketlerine karşı orantısız güç kullanmakta ve şiddet uygulamaktadır. Suriye Yönetimi’nin kanlı operasyonları sonucu on binlerce Suriyeli hayatını kaybetmiş, on binlerce kişi gözaltına alınmış, tutukluluk sürecinde bir çok insan işkenceye maruz kalmıştır. Beşar Esad’ın şiddet kullanmaktan vazgeçmemesi Ortadoğu’yu daha tehlikeli kavşaklara sürükleyecektir.
Suriye’de halk ne istemektedir?…Halk, “demokrasi, adalet, onurlu bir yaşam, ekonomik refah, haksız tutuklamalara son verilmesi, yolsuzluklarla mücadele” gibi haklı beklentiler içindedir. Suriyeliler, bu meşru talepleri için ölümü bile göze alırken, Beşar Esad Yönetimi halkın çığlıklarını duymazdan gelmektedir. Esad, zaman zaman reform yanlısı söylemlerde bulunsa da çok ufak adımlarla ilerleme kaydetmekte, halkını ise tatmin edememektedir.
Türkiye, Suriye ile 850 km.lik bir sınırı paylaşmaktadır ve bu ülkeyle akrabalık bağları oldukça güçlüdür. Karşılıklı ilişkilerin en iyi seviyede gittiği 10 yılın ardından, Suriye’de yaşananlar Türkiye’yi doğrudan etkilemektedir. Türkiye, insan hakları ve demokrasi odaklı tutumunu net bir şekilde Suriye tarafına iletmiş/iletmeye de devam etmektedir. Olayların başlangıcından beri Türkiye Esad’ı, “halkının meşru talepleri doğrultusunda, gerekli reformları bir an önce hayata geçirmesi” konusunda telkin etmiş, bu konuda her türlü yardımı yapacağını da belirtmiştir. Ancak gelinen aşamada, sivil ölümler artarken, reformlar da gerçekleştirilmemiştir. Mevcut durumda, ne Suriye halkı ne de Türkiye Beşar Esad’a inanmamaktadır. Esad, dünya kamuoyu önünde de güvenirliğini yitirmiştir. BM Genel Sekreteri Ban ki Moon Beşar Esad’ı, “verdiği sözleri yerine getirmemekle, halkın taleplerini görmezden gelmekle” suçlamaktadır.
Suriye Yönetimi artık içinden çıkılmaz bir sürece girmiştir. Esad rejimi, son çare olarak, Türkiye’ye sığınan Suriyeliler ve ağırlandıkları kamplarla ilgili asılsız iddialar ortaya atmıştır. Bu çerçevede, “Suriye ordusundan ayrılan ve Türkiye’ye sığınan Yarbay Hüseyin Harmuş adlı bir Suriye vatandaşının, bilahare Türk yetkililer tarafından Suriye Yönetimi’ne teslim edildiği” öne sürülmüştür. Ancak, Türkiye’nin, Suriye halkına yaptığı insani yardımlar karşısında bu iddia oldukça sönük kalmış, Suriyeli yöneticiler, Türkiye’yi yıpratma amaçlarına ulaşamamışlardır. Ayrıca, T.C. Dışişleri Bakanlığı tarafından, konuyla ilgili yapılan basın açıklamasında “Sığınma amacıyla gelen herhangi bir kişinin Türkiye tarafından geri çevrilmesinin insani ve vicdani mülahazalarla, ayrıca, uluslararası hukuk ve yükümlülüklerimiz açısından mümkün olmadığı” açık bir şekilde vurgulanmıştır. Bir süre önce de kanlı Baas rejimiyle bağlantı çevreler tarafından, “Türkiye’nin Suriyeli muhaliflere silah sağladığı, Hatay’daki kamplarda şartların kötü olduğu” gibi asılsız, çirkin iddialar ortaya atılmış, ancak kabul görmemiştir.
Can güvenliği olamayan binlerce Suriyeli tek güvendikleri ülke, komşuları Türkiye’ye sığınmışlardır. Türk örf ve adetlerine göre misafir “baş tacıdır, kapıdan çevrilmez, emanettir”. Peygamberimizin, “komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” sözü de Suriye’ye yönelik bakış açımızı özetlemektedir. Bu vesileyle Türkiye, Suriyeli misafirlerinin rahat etmesi için tüm imkanlarını seferber etmiştir. Türk yetkililer misafirlerine, “Suriye’deki şartlar iyileşmeden geri dönmek zorunda olmadıklarını” da söylemiştir. Türkiye’nin bu insani yaklaşımları tüm dünya kamuoyu tarafından da bilinmektedir. Bu nedenle, Suriye rejimi ve destekçileri tarafından ortaya atılan ve bundan sonra da atılması muhtemel iddiaların hiçbir hükmü yoktur.
Türkiye’nin tek temennisi, Suriyeli yöneticilerin bir an önce aklını başına alması, sokaktaki seslere kulak vermesi, ülkeye demokrasi, adalet ve barışın gelmesidir. Rejimler ancak, halklarını memnun edebildikleri oranda meşrudurlar…