Mustafa TOMBULOĞLU
(Yörtürk Kültür ve Sanat Dergisi-Temmuz/Ağustos 2004)
900’den fazla ABD askerinin öldüğü Irak’ta, işgalden sonraki 15 ay içerisinde yaşanan olaylarda hayatlarını kaybedenlerin sayısı 55 bini geçti. Yaralıların sayısını da buna eklersek, yaklaşık 200 bin kişi bu durumdan fiilen etkilendi. Altyapıların yok edilmesi, huzursuzluk ve sosyal ilişkilerin bozulması nedeniyle, artık hiç kimse önünde aydınlık bir gelecek görmüyor. Oysa, Irak’ta, diğer halkların imrenerek bakacağı sosyal refah ve demokrasinin sağlanması planlanıyordu. Bütün halk özgür ve sevgi dolu bir yaşam sürdürecek ve her yer bayındır, güvenli ve refah içinde olacaktı. Ancak, bugün Irak’ta demokrasi projesinin uygulama sorumluluğunun bile Baaslılara teslim edilmesi acı bir gerçektir.
Son bir buçuk yılın özeti ise şöyledir; ABD, Irak işgaline meşruiyet kazandırmak için muhalifleri köprü olarak kullandı. Gelecek hükümeti Baaslılara teslim etmek amacıyla onlara yeniden şekil verdi. Önce, Saddam muhaliflerini güvensiz, silahsız ve dağınık hale getirdi. Sonra, Irak’ta demokrasinin sağlanması planının uygulama sorumluluğunu Baaslılara teslim etti. Savaşın tozu dumanı içinde, öngördüğü kişileri cumhurbaşkanı, başbakan ve diğer geçici hükümet üyeleri olarak seçti. Haziran ayında ise, ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Negroponte Irak’ın genel idarecisi oldu. Bu arada, Türk nüfusunu yok saymak için gerçekleştirilen uygulamalara göz yumuldu.
Sonuç olarak, iktidarın geçici hükümete bırakılması ve deyim yerindeyse ulusal konferansın yapılmasına rağmen, Irak’ta her şeyin ABD’nin tekelinde olduğu gerçeği değişmedi. Eğer, Irak’ta Baaslıların halkın kaderine yeniden hakim olmaları planlandıysa, bütün bu cinayet ve facialar halka nasıl açıklanacak? Gelişmeler, Iraklı gençlerin, ABD’nin ülkelerindeki cehennemi andıran hegemonyası karşısında tepkilerini arttırdı. Böylece, Amerikan hükümeti, Irak’ı işgal etmekle ne kadar büyük bir hata yaptığını ve gerçek gücün hala Iraklıların elinde olduğunu anlamaya başladı. Saddam Hüseyin’i yakaladıkları zaman, Irak’taki direnişin biteceğini düşünüp sevinenler yanıldı. 1996-99 yılları arasında, CIA antiterör merkezindeki Bin Ladin’i izleme biriminin başında olan üst düzey bir uzman, “Emperyal Kibir: Batı, Neden Teröre Karşı Savaşı Kaybediyor?” adlı kitabında “İşgal bir felaketti. Batı, Müslümanların doğal kaynaklarını ele geçirmek ve kutsal beldelerini işgal etmek için harekete geçti. Bu durum, Bin Ladin’in ve onun gibi düşünenlerin ekmeğine yağ sürdü. İşgal, muhataplarımızın tezlerini doğruladı. Arap Yarımadası’ndaki en önemli yeri (Suudi Arabistan) onların gözünde işgal etmiş durumdayız. Şimdi de onların gözünde en kutsal olan ikinci yeri, Irak’ı işgal ettik. Onlar için diğer bir kutsal yer olan Kudüs zaten İsrail’in elinde…Artık, işgal ettiğimiz tüm İslam beldeleri mücahitler için bir çekim merkezidir. Bütün İslam ülkelerinden bu yerlere savaşçılar akın etmektedir…”diyor. Geçen ay, ABD’de en çok satanlar listesinin başlarına yerleşen bu kitabın yayınlanmasına, yazarının adı saklı kalmak kaydıyla izin verildi.
Öyle anlaşılıyor ki, ABD’de Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerine kadar Irak’taki kanlı olaylar tırmanarak devam edecek. Başta Türkiye, İran ve Suriye olmak üzere tüm bölge ülkelerinin, bu durumdan olumsuz etkilenmesi kaçınılmazdır. Bu olumsuzluğun boyutları nereye varabilir? Tahmin etmek zor. Bu nedenle; Irak’ta ülke çapında yaşanan tehlikenin bertaraf edilmesi için hem iç, hem de dış faktörler eşzamanlı olarak ele alınmalıdır. Irak, her iki cephede de adil bir şekilde hukuki ve ahlaki haklara ilişkin tutarlı standartlar uygulayarak, vatandaşları ve komşularıyla adil ilişkiler kurmalıdır. Ulusal ya da uluslararası olsun bütün etkileşimler, hukukun üstünlüğünün adil bir şekilde uygulanmasına dayandırılmalıdır. Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, Saddam’ın Iraklılar tarafından yargılanması, yeni bir dünya düzeninin doğuşuna yol açmış ve bu yeni düzen ile yeryüzünde hiçbir cinayetin gizlenemeyeceği ve katillerin de saklanamayacağı anlaşılmıştır.