İçeriğe geç

SADDAM’IN ARDINDAN…

    Mustafa TOMBULOĞLU
    (Yörtürk Kültür ve Sanat Dergisi-Ocak/Şubat 2007)

    Irak’taki siyasî gelişmeler, ABD’nin gölgesinde gelişiyor. Usame Bin Ladin’i bulamayan Bush Yönetimi, 11 Eylül’ün faturasını, Kurban Bayramı’nın birinci günü ve yeni yıl arifesinde, Saddam Hüseyin’e kesti. ABD yönetimi, Saddam’ı daha yakalamadan öldürmeye kararlıydı. Ancak, infazın zamanlamasında bir anlam var. Bu olay, Bush’un yeni Irak politikasının ilan edildiğine dair bir işaret olabilir. Bu arada, TV ekranları, Saddam’ın idam edilişinin gösteri alanı oldu. Böylece, ABD Başkanı Bush ve ABD askerlerinin Irak’taki kötü imajının düzeltilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca idam, halklara ve direnenlere karşı bir gözdağı olarak görülmelidir. Oysa ki, idam cezası gelişmiş ülkelerin büyük çoğunluğunda yasadışıdır. Ayrıca, idam görüntülerinin yayınlanması da uluslararası hukuk ve anlaşmalardaki temel prensiplere aykırıdır.

    Saddam, bir zamanlar şu anda ülkeyi işgal edenlerin sadık bir müttefikiydi. Uzun yıllar kendi ülkesinin insanlarını katletmesine izin verilmiştir. Batıyla uzun yıllar ilişkilerini korumuştur. Bu destekle 200 binin üzerinde Kürdü katletmiştir. ABD’nin gözüne girmek için İran’a savaş açıp bir milyon kişinin ölümüne neden olmuştur. ABD’den 8 yıl boyunca aferin almıştır. ABD’nin hoşgörüsüne sığınıp, Kuveyt’i Irak toprağına katmaya kalktığında ise iş değişmiştir. Saddam, henüz Duceyl Davası dışındaki davaları karara bağlanmadan, yargılamaları bitmeden, neden idam edildi? Duceyl’de ABD’nin herhangi bir işbirliği yok. ABD ile işbirliği; Enfal ve Halepçe’deki katliamlarda, Irak-İran savaşında ve Kuveyt işgalinde. Onlardan da yargılanmadı. Keşke, Türkmenlere yaptığı eziyetlerin de hesabını vermek zorunda bırakılsaydı. Batı’nın çifte standartları insanları hayrete düşürüyor. Şayet Saddam idam edilebiliyorsa, aynı şey Mübarek’in başına da gelebilir, Suudi kralların da…

    Saddam, tarafsız bir uluslararası mahkemede yargılansaydı, ABD’nin kurduğu tuzaklara nasıl düştüğü öğrenilebilirdi. Ancak, olmadı.. Saddam’ın savunma avukatlarının birçoğu katledildi. 10 Ekim 2005’te Duceyl davasında yargılanmaya başlayan Saddam’ın avukatı Sadun Cenabi, davanın başlamasından sadece bir gün sonra bürosundan kaçırıldıktan sonra öldürüldü. 8 Kasım 2005’te ise, Saddam’ın üvey kardeşi Barzan İbrahim El Tikriti ve eski Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan’ın avukatlarını taşıyan araca silahlı kişiler ateş açtı. Avukatlardan Adil El Zübeydi öldü, Tamer Hamid El Huzayi yaralandı. 23 Ocak 2006’da, hükümetin kendisine yaptığı baskıları gerekçe göstererek istifa eden Başyargıç Rizgar Emin’in yerine geçici olarak yargıç Rauf Abdulrahman atandı. Saddam, 15 Mayıs 2006’daki savunmasında kendini savunmayı reddetti. 19 Haziran 2006’da savcılar, Saddam ve üç yardımcısı hakkında idam cezası talep etti. 21 Haziran 2006’da, silahlı kişiler Saddam’ın savunma ekibinin “iki numaralı ismi” Hamis Ey Ubeydi’yi öldürdü.

    Sünni din adamları, Saddam’ın Kurban Bayramı’nın birinci günü idam edilmesini, ABD’nin İslam âlemine meydan okuması şeklinde yorumluyor. İnfaz görüntüleri Şii-Sünni eksenli Müslüman iç savaşında bir “intikam belgesi” olarak yerini almıştır. Saddam’ı masal kahramanı haline getirmek isteyenler olacaktır. Saddam’ın idamı, Şii-Sünni çatışmasını ateşleyecektir. Artık, Irak’ın yeniden kurulması mümkün değildir. Ülkenin üçe bölünmesi hızlanacaktır. ABD’nin istediği de budur. Irak Çalışma Grubu (IÇG) Raporu, 2008 yılında geri çekilmeyi önermesine rağmen, Bush’un 15-30 bin arasında yeni bir asker sevkiyatının başlayacağını açıklaması ne anlama geliyor? ABD’nin, Irak’ta bütünlük istemediği ve Irak’ı tek parça yerine bütün gibi görünen parçalar halinde yönetmeyi amaçladığı anlaşılıyor. Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurup ayağını oraya basmak istemektedir. Şii-Sünni çatışmasının, Ortadoğu’ya taşınması ve sadece bölgedeki değil dünyadaki Amerikan karşıtlığının artması sürpriz olmaz. Dışlanmış Sünnilerin intikam saldırıları, ABD ile İran’ı birbirlerine yaklaştırabilir. Zaten, Saddam’ın bu dönemde idamı ABD’nin İran’a zımni bir çağrısı olarak yorumlanmaktadır. Hatta Şiiler ve Kürtlerin, Sünnilere karşı yapacağı ittifaklara şaşmamak gerekir. Dolayısıyla İran, her geçen gün Ortadoğu’nun yeni belirleyicisi ve aktif oyun kurucusu haline gelmektedir. Bilindiği gibi, IÇG (Becker-Hamilton) raporu’nda “Irak’ta, İran ve Suriye ile işbirliği yapılması” hususuna yapılan vurgu dikkat çekmektedir. Ancak, “Şiilerin intikamı ABD tarafından alındı” diye Şiiler, o coğrafyada ABD’nin kapıkulu olmayı kabul eder mi? Bunu zaman gösterecek ancak, 2007 yılının Irak’ta önemli ve belirleyici olaylara gebe olduğu kesin.

    Bir yanıt yazın