İçeriğe geç

TÜRK KURULTAYI VE ÇIKAN SONUÇ

    Mustafa Tombuloğlu
    (Yörtürk Kültür ve Sanat Dergisi-Eylül/Ekim 2006)

    Türk devlet ve toplulukları arasındaki dostluk, kardeşlik ve iş birliğinin geliştirilmesi amacıyla, 1993’den bu yana düzenlenen “Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı”nın 10’uncusu Antalya’da gerçekleştirildi.

    Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) ile Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Vakfı’nın (TÜDEV) işbirliğinde düzenlenen kurultaya, ilk kez kamu kurum ve kuruluşlarından yüze yakın bürokrat ve uzman ile Türkiye’nin yanı sıra 8 ülke, 6 federe devlet, 2 özerk cumhuriyet ve 11 topluluktan olmak üzere bini aşkın davetli katıldı.

    Kurultayın hedeflerinin ise; “Türk devlet ve topluluklarının modern anlamda ekonomik gelişmelerini ve refahlarını sağlamak, uluslararası platformlarda dayanışmalarını güçlendirmek, kültürel bağlarını derinleştirmek, somut iş birliği alanlarını kamu kesimini de içine alarak gerçekleştirme yolunda atılacak adımları belirlemek, halihazırda yürütülen müşterek çalışmaları ve projeleri daha etkin hale getirmek ve kısa ve orta vadede uygulanabilir yeni iş birliği alanlarını ortaya çıkarmak” olduğu belirtildi.

    Kurultay sonrasında yapılan çeşitli açıklamalarda özetle; “Kurultay ile Türk dünyasının, dünya politikasında rol oynayabilmesi için önemli adımların atıldığı, Kurultaya olan ilginin, Türk Birliğinin kurulması açısından da oldukça olumlu olduğu, gittikçe küreselleşen bir dünyada, Türk dünyasının, ancak birlik ve beraberlik içinde olması halinde güçlü olabileceği, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından kurulan Cumhuriyetlerin bağımsızlık ile birlikte büyük imkanlara kavuşarak, ciddi birer ekonomik güç haline geldikleri, bu gücün ve imkanlarının birleştirilerek Türkiye ile olan işbirliği ve ilişkilerinin daha da arttırılması halinde Dünya üzerinde söz sahibi olunabileceği” hususları üzerinde duruldu.

    Bağımsızlık sonrası geçen 15 yıllık süre zarfında, taraflarca ticari, ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasi ilişkilerde ciddi ve büyük adımlar atıldığı, ancak yine de istenen seviyelere ulaşılamadığı kaydedilirken, zaman zaman ülkeler arasında bazı istenmeyen küçük problemler yaşandığı, bazılarının halen devam ettiği ve en kısa sürede çözülmesi gerektiği” hususları işlendi. Özellikle Türk toplulukları tarafından da ortak sorun olarak; “Topluluklarının giderek unutulmaya yüz tuttuğu, yaşadıkları ülkelerde verdikleri yok olmama mücadelesini, Türkiye ve Türk devletlerinin desteğiyle sürdürebilecekleri” yönündeki çaresizlikler belirtilerek, bu konuda başta Türkiye, Türk işadamları ve girişimcilerine büyük ihtiyaç duydukları yönünde acil istek ve beklentiler dile getirildi.

    Buraya kadar her şey güzel de, aynı sıkıntılar, problemler, ihtiyaçlar, istekler ve çağrılar, bir önceki kurultayda da benzer açıklamalarla ortaya konmuştu. Maalesef ki, geçen bu süre zarfında, taraflar arasında karşılıklı ilişkiler açısından kayda değer bir gelişme gösterilememiş olduğu ortaya çıkıyor, görüşme ve alınan kararların sözde kaldığı ve fiiliyata yansıtılamadığı anlaşılıyor. Bilindiği gibi Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev tarafından da, geçtiğimiz 2005 yılı başlarında ortaya atılan ‘Orta Asya Cumhuriyetleri Birliği’nin kurulması fikri ve bu konuda özellikle Türkiye’den yardım edilmesi talebine karşılık, bölge ülkeleri liderlerince de başlangıçta onay verilerek desteklendiğine dair açıklamalarda bulunulmuş, birliğe ilişkin yapılan çeşitli görüş alış-verişine rağmen, geçen süre zarfında beklenen ve istenen olumlu gelişmeler, ne yazık ki yine kaydedilememişti.

    Peki, bunca toplantıya, görüşmeye, belirgin ve kaçınılmaz ihtiyaca rağmen, neden atılması istenen adımlar bir türlü atılamıyor, ilişkiler kurulup bir türlü geliştirilemiyor ? Küreselleşen bir dünyada, birbirlerinden binlerce kilometre uzakta, dilleri, kültürleri farklı toplumlar, belli ortak menfaatler doğrultusunda ittifak kurarak birlikte hareket edebiliyor da, oysa tarihleri, kültürleri, dilleri, dinleri, gelenekleri, görenekleri, coğrafyaları ortak, dostları, düşmanları ortak, toplumsal ve bireysel refleksleri birbirine yakın bizim topluluklarımız neden bir türlü birliktelik oluşturamıyorlar ?

    Gerçekten de, Orta Asya ve Kafkasya coğrafyası, bulundurduğu zengin yeraltı kaynakları nedeniyle, başta ABD, Avrupa ülkeleri,, İran, Çin ve Rusya olmak üzere dünya ülkelerinin gözleri üzerinde olan çok önemli bir coğrafya. Bu coğrafya, hem ekonomik ve hem de stratejik açıdan gerçekten de çok hassas bir konuma sahip. Bu nedenledir ki, birçok ülke tarafından, çeşitli resmi, yarı resmi ve gayri resmi organları vasıtasıyla, bu coğrafya üzerine çeşitli oyunlar, taktik varyasyonlar, sinsi planlar ortaya konuyor, hiçbir sakınca ve çekince görülmeksizin aleni sergilenebiliyor. Öyleyse bu durumda ne/neler yapılmalı, aleyhine politikalar nasıl tersyüz edilmeli, menfaatler nasıl tarafına çekilmeli, oturulan masalardan nasıl başı dik ayrılınmalı, uluslararası politikalarda nasıl söz, yetki ve karar sahibi olunmalı ?

    Adet yerini bulsun tarzından, belli periyotlarla gerçekleştirilen bu türden toplantılar ve her defasında sözde kalan alınan kararlar ile günlük ve istikrarsız politikalardan biran önce vazgeçilerek, bu, adı “Orta Asya Cumhuriyetleri Birliği” ya da “Türk Birliği” olur, her ne isim konursa konsun, gerçek ve köklü bir birlikteliğe ilişkin, süratle, uzun vadeli, planlı ve samimi politikalar geliştirmenin gerekliliği kaçınılmaz görünüyor.

    Sonuç olarak kıssadan hisse; “Bir El’in nesi olduğunu tartışmaktan ziyade, iki El’in sesinin çıktığı” gerçeğini hatırlatarak, kollarımız kopartılmadan, El’lerimizin birleştirilmesini çok geç kalmadan umut ediyoruz.

     

    Bir yanıt yazın