İçeriğe geç

TÜRKİYE-İSRAİL DİYALOGU YANA YANA!

    Mustafa Tombuloğlu
    Yörtürk Kültür ve Sanat Dergisi (Ocak-Şubat 2011)

    İsrail’in en büyük gazetelerinden Haaretz, İsrail’in Türkiye’nin “özür ve tazminat” şartlarını yerine getirebileceğini duyurdu. Michael Herzog imzasıyla yayınlanan yazıda, İsrail’in Mavi Marmara katliamındaki sorumluluğuna da vurgu yapıldı.

    Hareetz’de 15 Aralık’ta yayınlanan ve İsrail’in Türkiye’den vazgeçemeyeceğine dikkat çekilen yazıda, Türkiye’nin dış politikasına yönelik eleştiriler de yer alıyor. Ancak, bu eleştiriler sağlam zemine dayanmıyor ve İsrail’in çevresinde bulunan herkesi “potansiyel düşman” olarak algılamaya devam ettiğini ve “korku ve endişe” psikozundan bir türlü kurtulamadığının işaretlerini taşıyor. Uzmanlar, İsrail yönetimin bu “tedirgin” durumuna rağmen, Türkiye-İsrail ilişkilerindeki gerginliğin yumuşama sürecine girdiği görüşünde birleşiyorlar. Ayrıca akılcı bir çözüm için “bundan daha iyi bir fırsat olamaz” diye ekliyorlar.

    Ortaya çıkan olumlu atmosfer, Türkiye’nin Hayfa’daki orman yangınının söndürülmesi için İsrail’e iki yangın söndürme uçağı göndermesiyle başladı. Diplomatlar, çözüm yolu bulmaya çalışıyor. Ancak çözüme yakın bir durum söz konusu olsa da, daha yapılacak çok şey var. Zira Türkiye’nin İsrail’e yardım elini uzatması, gerginliğin ana kaynağı olan Mavi Marmara’da yaşananları unuttuğu anlamına asla ve asla gelmiyor. Türkiye’nin “özür ve tazminat” şartındaki ısrarı da bunun kanıtı. İsrail’in Türkiye’yi hedef alan “örtülü operasyonları” ise başka bir tartışma konusu. Daha fazla gerilimlere neden olabilecek bazı tespitler ileride muhakkak masaya yatırılacak. Ancak bugün o gün değil!

    Aslında, Türkiye “tüm olanlara rağmen” Mavi Marmara geriliminin devam etmesinden yana değil. Zira bölge barışını tehdit eden gelişmelerin önüne geçebilmenin yolu diyalogdan geçiyor. Ortadoğu’daki tüm gelişmeler jeopolitik ve jeostratejik konumu nedeniyle Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Türkiyesiz bölge barışından bahsetmek olanaksız. Daha önce öne sürülen kabarık listedeki şartların yumuşatılması da, Türkiye’nin bölge barışına ne kadar önem verdiğini ortaya koyuyor.

    Türkiye’nin öne sürdüğü şartların sembolik anlamlar taşıdığı açık. İsrail’in ödeyeceği tazminat, ne hayatını kaybeden masum insanları yerine getirecek, ne de olanların unutmasına neden olacak. Aslında kimsenin İsrail’den gelecek üç kuruşa da ihtiyacı yok. Fakat tarih kitaplarında yerini alacak olan bu müessif olayı hiç yaşanmamış olarak görmek de olanaksız. Gerçek olan, sadece bir “gönül alma” ile iki ülke ilişkilerinde yeni bir sayfa açılabilecek olması. Bu nedenle, İsrail’in sadece samimiyetini ortaya koyması yeterli. Geç olsa da, İsrail de gerçeği anlamış gibi… Netenyahu’nun Türk yangın söndürme uçaklarını ziyareti sırasında ortaya çıkan kareler de bunu doğrular nitelikte. İsrail’in, Türkiye’nin insani tutumu karşısında adeta eli kolu bağlandı. Yüzde yüz haksız olduğu bir davada kendisini haklı gösterme çabaları da artık uluslararası kamuoyunda kabul görmüyor. Bölgede gittikçe yalnızlığa sürüklendiğinin farkında olan İsrail’in, Hayfa’daki ateşi ciğerinde hissettiği ve biraz geç de olsa Mavi Marmara’da yüreklere düşen ateşin de ne demek olduğunu anladığı anlaşılıyor.

    Netenyahu yönetimi, son günlerde, kontrolü altında bulunan medya organları vasıtasıyla Türk kamuoyuna sürekli mesaj gönderiyor. Her zamanki taktikle, “hareket tarzını belirlemek” için önce nabız tutmaya çalışıyor. İsrail’deki bazı gazeteler, “tazminat tamam da, özür dilemek yerine üzgünüz veya pişmanız desek olur mu?” diye yazdı. Bizdeki bazı aydınlar(!) da, bekledikleri gibi bu tartışmanın üzerine atlayıverdi: “Ha özür dilemişler ha üzgünüz demişler, ne fark eder?” Bu trajikomik duruma rağmen, çözüm için “ortak bir paydada” buluşmak, şüphesiz bölge barışına hizmet edecektir. Önemli olan da budur.