Mustafa TOMBULOĞLU
Yörtürk Kültür ve Sanat Dergisi (Mayıs – Haziran 2012)
Esad kendi halkını katlederken, bir de İsrail’in savaş çığırtkanlığı yapması dünya kamuoyunu çileden çıkarttı. ABD ve İsrail arasında, İran’a saldırı konusunda yaşanan görüş ayrılıkları da gözden kaçmadı. ABD, İsrail’in tek taraflı bir maceraya atılıp, uluslararası güvenliği ve Ortadoğu’ya konuşlandırdığı Amerikan askeri, diplomat ve sözleşmeli personelinin hayatını tehlikeye sokmasından endişe duyuyor. İsrail ise uygulanan yaptırım kararlarının İran’a zaman kazandırmaktan başka bir şey olmadığı konusunda ısrar ediyor. İki ülke arasındaki bu anlaşmazlık, bir süredir kendini medya düelloları ve karşılıklı atışmalar şeklinde gösteriyor. İsrailli yetkililerin, Obama’nın Ortadoğu’ya yönelik politikasından rahatsız oldukları kesin…Bir başka değişle ABD ve İsrail, tarihteki en ciddi anlaşmazlıklarını yaşıyor.
İsrail Başbakanı Netenyahu, Obama’dan İran’a saldırı konusunda destek almak amacıyla Mart ayında ABD’ye gitti. Beyaz Saray’da gerçekleştirilen görüşmeler, Netenyahu’nun dilediği gibi neticelenmedi ve “İran’a yönelik yaptırımların başarısız olması durumunda tüm seçeneklerin masada olduğu” mesajı çıktı. Bu gelişmeler İsrail kamuoyunda, “artık ABD’den bir beklentinin kalmadığı” şeklinde yorumlandı.
Geçtiğimiz yıl Ekim ayında yapılan G-8 zirvesinde Obama, “Netenyahu ile her gün telefonla konuşmaya tahammül edemediğini” söylemişti. Ayrıca, Obama’nın güvendiği dünya liderleri sıralamasına Netenyahu’nun dahil edilmemesi de bardağı taşıran son damla oldu. Bu gelişmeler yaşanırken, ABD’deki Atlanta Jewish Times Gazetesi’nin sahibi Andrew Adler, Netenyahu’ya “Mossad’a emir ver, Obama’yı öldürsün!..” şeklinde ilginç bir öneride bulundu. Komik değil mi?…Bir zamanların en sıkı müttefikleri şimdi kavga ediyor…
Artık ne Ortadoğu ne de ABD, savaşların maliyetlerini taşıyacak durumda değil. Bu nedenle de İsrail’in, saldırgan tutumunu gözden geçirerek, değişen Ortadoğu’nun şartlarına ayak uydurması ve kendine çeki düzen vermesi gerekiyor. Olası savaşların getireceği yükün anlaşılabilmesi için geçmişteki savaşlara bir bakmak gerekiyor…1953 yılındaki Kore ihtilafının ardından yaşanan, en büyük ve en uzun savaş “İran-Irak Savaşı”dır…Kimyasal silahların kullanıldığı bu savaşta 500.000 kişi hayatını kaybetmiş, 1 milyon kişi yaralanmış ve savaşın maliyeti 1 trilyon Doları aşmıştır. Hatta, İran-Irak savaşı, 1990 yılında Irak’ın Kuveyt’te saldırması, 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgali gibi diğer felaketlere de öncülük etmiştir.
Bunun dışında, Irak ve Afganistan’daki savaşlar, Pakistan’da gerçekleştirilen terörle mücadele operasyonları, yaklaşık 400 bin dolayında kişinin yaralanmasına, 35 bin askerin ölmesine, 200 bini aşan sivil kayıplara, ayrıca, yüzlerce gazeteci ile insani yardım kuruluşu üyesinin öldürülmesine neden olmuştur. Öte yandan, bu operasyonlar yüzünden başta Irak ve Afganistan olmak üzere milyonlarca insan yerlerinden edilmiştir. İşte yaşanmış savaşların ve çatışmaların kötü bilançosu…
Görünen o ki hem bölge ülkelerinin, hem de bu topraklara karışan bölge dışı aktörlerin ayaklarını denk almasının zamanı geldi, geçiyor bile…Diktatör liderlerin halkının sesine bir an önce kulak vermesi, İsrail’in de aklını başına toplaması gerekiyor. Bu arada, İran’ın nükleer programına ilişkin olarak ülkemizin ev sahipliğinde yapılan “İran ve P5+1” müzakereleri de diyalog ortamının geliştirilmesi için önemli bir adımdır. Ayrıca, bu müzakerelerin, dünya petrol piyasaları, küresel ekonomi ve Ortadoğu’daki gerginlikler üzerinde de önemli yansımaları olabilir. Aksi takdirde, uluslararası barış ve güvenliğin tehlikeye girmesi kaçınılmazdır…