İçeriğe geç

TÜRKLÜĞÜMÜZ Yörtürk Dergisi Sayı : 47

    DİYARBAKIR VE HAVALİSİNİN TÜRKLÜĞÜ

    Ziya GÖKALP

    Milliyetin tâyini, keyfe tâbi’ bir mes’ele değil, ilmen halli lâzım gelen bir mes’eledir. Ben gençliğimde tahsil için, ilk defa İstanbul’a gittiğim zaman, bu ilmî tahkikata (soruşturmaya) başlamak mecburiyetinde kaldım: Çünkü, orada eskiden kalmış fena bir itiyada tebean, bütün Karadeniz Arnavut dedikleri gibi, benim gibi vilâyet-i şarkiye ahalisinden bulunanlara da Kürt milliyetini izafe ettiklerini gördüm. O zamana kadar, kendimi hissen Türk sanıyordum. Fakat bu zannım, ilmî bir tahkike [araştırmaya] müstenit değildi [dayanmış değildi]. Hakikati bulabilmek için, bir taraftan Türklüğü, diğer cihetten Kürtlüğü tetkike başladım. Evvel emirde lisandan başladım. Diyarbekir şehrinde, ana lisan Türkçe olmakla beraber, her fert biraz Kürtçe de bilir. Lisandaki bu ikilik, iki suretten biriyle açıklanabilirdi: Ya Diyarbekir’in Türkçesi bir Kürt Türkçesiydi yâhut Diyarbekir’in Kürtçesi bir Türk Kürtçesiydi. Lisanî tetkiklerim gösterdi ki, Diyarbekir’in Türkçesi, Bağdat’tan tâ Adana’ya, Bakû’ya, Tebriz’e kadar imtidat eden (uzanan) tabiî bir lisandan, yâni Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türkler’ine mahsus bulunan Azerî lehçesinden ibarettir: Bu lisanda hiçbir sun’îlik yoktur. Binaenaleyh, Kürtlerin tahrif ettiği (bozduğu) bir Türkçe değildir. (Diyarbekir lisanının Azerî Türkçesi olması, şehirlerin Osmanlı Hükûmetinin tesiriyle Türkçe konuştuğu iddiasını da esasından çürütür. Çünkü öyle olsaydı, bu şehirlerde konuşulan lisanın, Osmanlı lehçesi olması lâzım gelirdi).
    Diyarbekirlilerin mahdut kelimelerden ibaret olarak söyledikleri Kürtçeye gelince,bu lisanın köylerde konuşulan fasîh Kürtçeden farklı olduğunu gördüm. Kürtçe,Farisînin akrabası olduğu hâlde, nahiv [sentaks] itibariyle hiç ona benzemez.Çünkü, Farisîde bulunmadığı halde, Kürtçede, hem tezkîr [erkeklik] ve te’nis[dişilik] hem de Arapçada ve Lâtincede olduğu gibi, i’rab [kelime sonunda harfdeğişmesi] vardır. Demek ki, Kürtçe, Türk lisanına nisbetle daha mürekkep, dahakarışıktır. Türkler, kendi lisanlarında tezkîr te’nis, ı’rab gibi ahvalemüsadif olmadıklarından, Kürtçenin bu gibi hususiyetlerine nüfûz edememeleri iktizaederdi. Filhakika, vâkıalar bu suretle cereyan etmiş, Diyarbekirliler Kürtçenintezkir, te’nis, ı’rab kaidelerini tamamiyle hazıredip, Kürt nahvini Türk sarfına[dilbilgisine] uydurarak, sun’î bir Kürtçe icat etmişler. Bu Kürtçeye “TürkKürtçesi” nâmını vermek gayet doğru olur. Lisaniyat (Lengüistik) nokta-inazarından gayet mühim olan bu vâkıa, Diyarbekir’lilerin Türk olduğuna en büyükbir delildir. Bundan başka, Diyarbekirliler bu lisanı yalnız Kürtlerle konuştuklarızaman kullanırlar. Kendi aralarında yalnız Türkçe konuşurlar. Diyarbekirlileringûya bildikleri bu düzme Kürtçenin kelimelerine gelince, bunlar da gayet mahduttur. Busebeple, boşlukları Türkçe kelimelerle doldururlar. Zaten, Bir çoğunun bildiğiKürtçe kelimeler “gel, git” gibi birkaç tâbire münhasırdır.

    Diyarbekirlilerin Türk olduğunu isbat eden delillerden birini de mezhep sahasındabuldum. Diyarbekir’in hakikî ahalisi bütün Türkler gibi Hanefidirler. Kürtler ise,umumiyetle Şâfiîdirler. Bu iki alâmet-i mümeyyize, yalnız Diyarbekir halkına mahsusdeğildir. Şark ve Cenup vilâyetlerimizdeki bütün şehirlerin ahalisi KürtçeyiDiyarbekirliler gibi tahrif ederek söylerler ve Hanefî olmak âlâmetiyle ŞâfiîKürtlerden ayrılırlar. Bunlardan başka, elbise, yemek, bina ve mobilya gibi harsa veâdetlere taallük eden hususlarda da, arada derin farklar vardır. Bu alâmetler, banaDiyarbekirlilerin Türk olduğunu gösterdiği gibi, babamın iki dedesinin birkaç batınevvel Çermik’ten, yâni bir Türk muhitinden geldiklerine nazaran, ırkan da Türkneslinden olduğunu anladım.

    Küçük Mecmûa, Yıl: 1, Sayı: 29, 25 Aralık 1338 [1922], S.1-6

    Diyarbakır ve Mardin çevresinde 1102 – 1409 Tarihleri arasındahüküm süren Türkmen Hanedanı

    ARTUKLUTÜRKMEN DEVLETİ

    Artukluların atası olan Selçuk emiri Artuk Bey Kayı boyu başkanlarından Eksuk Bey’in oğludur. Kayı boyu başkanlığını yaptığı sırada, 1071 de Boy yiğiğtleriyle birlikte Malazgirt Savaşı’na katıldı. Daha sonra Diyarbakır – Mardin – Harput ve Malatya illeri Alp Arslan tarafından Artuk beye verildi. Bizansla yapılan anlaşma bozulunca Alp Arslan Artuk Bey komutasındaki bir orduyu Anadolu’yu fethetmekle görevlendirdi. Artuk Bey Anadolu’ya Türkmenlerin yerleştirilmesi faaliyetlerini organize etti. Büyük Selçuklu İmparatorluğu bünyesinde üs düzey görevler yürüten Artuk Bey 1091 de Kudüs Emirliği görevini yürütüken vefat etti ölümünden sonra oğulları maiyetindeki yoğun Türkmen boylarıyla birlikte Güney Doğu Anadolu’da Artuklular Hanedanlığını kurdular. Diyarbekir – Mardin – Harput – Malatya illeri 307 yıl boyunca Türkmenlerin yoğun bir şekilde yaşadıkları bölgeler olmuştur. Hasankeyf,Mardin ve Harput kolları şeklinde 1409 yılına kadar güneydoğuya egemen olan Artuklular Eski Türk devlet anlayışını esas almışlar, Alpsagun, Kutluğ ve Yabgu fibi eski Türk unvanlarını kullanmışlardır. Her yönüyle bir Türkmen beyliği olan Artuklular Güney Doğu Anadolu’nun Bir Türkmen Yurdu olduğunun en önemli delilidir.

    KAYNAKÇA : 1-Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi c.3 s.415 2-Ana Biritanica C.2 s.361 3-Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Kültür Atlası c.1 s.173

    Bir yanıt yazın