İçeriğe geç

YÖRÜK ÇUVALLARI

    Yörtürk Dergisi (Mart – Nisan)

     

    Ersu PEKİN

    Türktarihinin en önemli sosyal olaylarından biri, atlı göçebe uygarlığından yerleşik–köy ve kent- uygarlığına geçiştir. Çeşitli coğrafi alanlarda, çeşitlietkenler altında oluşan bu “Kültür ve Uygarlık” değiştirme olayı yüzyıllarcasürmüş, her çağda halledilmesi güç sorunlar doğurmuştur.

    Bununnedeni, kökeni Türk tarihinin en eski karanlık çağlarına dek inen atlı – göçebeuygarlığını, yerleşik uygarlık düzenleri gibi, maddi ve manevi koşullara vetemellere dayanan bir bütün teşkil etmesi ve bir birine çok sıkı bağlı olan buögelerin kısa bir sürede değiştirilmesinin hemen hemen olanaksız bulunmasıdır.

    Günümüzdekigöçebelerin sosyal sorunlarının hemen hepsi, Orta Çağ uygarlığı ile çağdaşuygarlık arasındaki aşılması son derece güç koşullardan ileri gelmektedir.Nitelikleri nedeni ile farklı olmamaklaberaber, eski Türk atlı – göçebe uygarlığı ile orta çağlara özgü yerleşik– köy ve kent uygarlıkları arasında büyük uçurum vardır.

    Bunlarınbirinden ötekine geçmek

    için, maddi ve manevi alanda pek çok şeyindeğişmesi veya değiştirilmesi gerekmektedir.

    Geleneklerine son derece bağlı olanbu göçer toplumunda en büyük engel hiç kuşkusuz, göçebe uygarlığın temeli olanve göçerliği zorunlu kılan hayvancılığınbelirli bir ölçüde bırakılarak, belli bir yerde sakin yerleşik uygarlık düzeninkabul edilmesidir.

    cuval1.jpg (51009 bytes)

    Yörük UnÇuvalı

    OğuzKagan destanı ile onun yeni koşullarda bir devamı olan Dede Korkut kitabı,göçebelerin yaşayış

    biçimlerini, bireyselanlayışlarını, geleneklerini ve törelerini betimleyen canlı sahifeler ile doludur.Oğuz Kagan destanında çeşitli örneklerini bulduğumuz atlı – göçebeuygarlığında hayvanların taşıdığı önemi ve yeri göstermesi bakımındanyeterlidir. Onlar hem maddi, hem de manevi hayatta önemli bir rol oynarlar. Totemizm veŞamanizmden gelen ögelerle zenginleşerek nomadizmin (atlı – göçebe kültürü)doruğuna erişmiştir. Eski Türk dininin bir cephesini oluşturan

    Şamanizm de, hayvanlar, dini –sembolik anlamlar taşırlar. Dini bir anlamı olduğu muhakkak olan atlı – göçebesanatına hayvan motifleri egemendir. Ord. Prof. Dr. Anna Maria von Gabai; eski Türksanatında önemli bir yer tutan hayvan motiflerinin sembolik bir anlam taşıdığınıve insanlığın belirli bir aşamasını belirleyen bir olay olduğunu ileri sürer.(Über die Bedeutung Früchgeschichtlichen Tierdarstellungen, s. 169-176.)

    Çağdaşİngiliz tarihçisi Toynbee’nin göçebe hayat yaşantısı hakkındaki görüşleri degenel olarak hiç kuşkusuz diğer araştırıcılarından farklı değildir. “A Studyof History III. Bl. 13-18” adlı eserinde,

    “Göçebelik,birçok bakımlardan çiftçilikten üstün bir meziyettir. Çünkü, baştahayvanların ehlileştirilmesi, yabani bitkilerin ehlileştirilmesinden hiç kuşkusuzüstün bir sanattır. Ekonomik bakımdan ise, çiftçi yetiştirdiği ham ürünüdoğrudan doğruya tüketim ettiği halde göçebe, aslında insanlar tarafındanyenmesine imkan olmayan otları hayvanlara yedirerek onları, süte, ete ve yapağıyaçevirir. Bu nedenle çok sert hayat ve fiziki koşullar altında yaşayan göçebeninvücutlarının da kuvvetli olması gerekmektedir. Bu etkenler çobanlık becerisiyanında, askeri yeteneklerin de gelişimini sağlar. İleriyi görür, sorumluluk duygusufiziki ve ahlaki dayanıklılık gibi…

    Toynbeeeserinde devamla aynen şunları yazar: “-The Nomad’s life is indeed a triump of humanskill”-

    cuval2.jpg (24586 bytes)

    GöklüKayık Çuval

    “Göçebeninyaşamı, hiç kuşkusuz kişi becerisinin bir zaferidir”.

    1240-1322yılları arasında Moğol istilası nedeni ile Anadolu’ya ikinci bir göçebe dalgasıgelmiştir. Bunların arasında alimler vedervişler de vardı. Fakat büyük kütle hayvan sürüleri besleyen göçebelerdi. Bunlara atlı –göçebe uygarlığı da denir. Türkistan, Horasan ve Azerbaycan’dan gelen bu göçebebireyler, o günkü oymak adlarını, geleneklerini tüm yaşantıları içindegünümüzde bile hala yaşatmakta ve sürdürmektedirler.

    Bu yazıda, 1970 yılında Eğridir Gölü ile Beyşehir Gölü arasında uzanan vebatı Torosların bir kolu olan, 2980 m. yüksekliğindeki Anamas Dağlarında (yeni adıGüllüce Dağları) yaylayan Karakoyunlu, Karakeçili, Sarıabalı, Sarıkeçili,Honamlı Hayta, Kosaltı, akkoyunlu, Ötkünlüler, Çoşlular, eski Yörükler ve 1974yılında Kayseri’nin güneyinde bulunan ve Doğu Torosların bir uzantısı olan 2750 m.yüksekliğindeki Binboğa ve Soğanlı Dağlarında yaylayan, buralara seferberliktenönce Aydın’dan göçtükleri için yöre köylülerince tüm olarak Aydınlı diyeadlandırılan Horzum, Saçıkara, Sarıkeçili, Tekeli, Göğebakanlı, Çavuşlu,Hacıçiller, Osmanlı, Kölemenli, İzmirli, Güllüler, Satılar, Kelebekli, Dazkırlıyörük aşiretleri arasında yaptığımız araştırma gezilerinde derlediğimizçeşitli dokumalardan “Çuvallar” anlatılmaktadır.

    Ekonomilerde,hayvancılığa bağlı olan topluluklarda, özellikle yörüklerin yaşamları da bunagöre biçimlenmiştir. Toplumumuzun içinde bulunduğu değişim, yörük yaşantısınıda büyük ölçüde etkilemektedir. Yine de, yüzyılların verdiği alışkanlıklabugün de göçerliği sürdüren yörüktoplulukları vardır. Anadolu’da, Ama göçer yörüklerin sayısı gün geçtikçeazalmaktadır. Bunun nedenleri arasında yapılan hayvancılığın çağın koşullarınauygun biçimler alamaması ve üretimin kendilerinden başkalarına yeteri kadarulaşamaması önemli bir yer tutar.

    Örneğin;kışın Antakya’nın Kırıkhan ilçesi yöresinde Yalangoz mevkiinde, yazın da kah Binboğa, kah Soğanlı Dağlarında yurt tutan Aydınlıaşiretinde her ailenin ortalama 700-800 koyunu vardır. Bu koyunlar için her aile yaylave kışlakta otlak parası olarak mera sahibi olan köylülere ortalama 50-60 bin liraödemektedirler. Üretimden sağlanan kazançtan abu parayı ödedikten sonra ellerinekalanı hesaplar ve bir de buna, bu tür yaşayışın kahırlarını, güçlüklerinieklersek, yörüklerin yerleşik hayata geçerek çiftçilik yapmak istemelerini anlamaktagüçlük çekmeyiz. Gerçi çiftçiliğin de kendine göre güçlükleri vardır ama,hiç değilse belli bir yerde oturmak ve çağın bir takım verilerinden (elektrik vb.)yararlanma olanağı vardır. Genç Yörüklerin öğrenim yaparak –ki bu, büyükölçüde yaşlıların da özendirmesiyle olmaktadır- doktor, avukat, mühendis,öğretmen, gazeteci, vb. Olmaları da bu yaşantının terk edilmesinin nedenlerindenbiridir.

    cuval3.jpg (14213 bytes)

    AnamasYaylasından Bir Çuval

    Ekonomik değişim, yaşamabiçimlerini etkilerken bu etkiden göçebe yörük yaşantısının ayrılmaz birparçası olan dokumacılık da kurtulamamaktadır.

    Hayvancılığabağlı ekonomilerin, nasıl yaşantı biçimlerini etkileyerek onları konar – göçeryaşayışa itelemişse, bu yaşantı biçimi de kendi sorunlarını kendi koşullarınagöre çözmüş ve dokumacılık ortaya çıkmıştır. Ünlü Rus arkeoloğu Kozlow:G”Der Tote Stadt” adlı eserinde: “-Hayvancılığa çok önem veren Türkler, buuğraşın doğal sonucu olarak yünden dokuma, kilim ve bu tür yaygı sanatında da enileri düzeye ulaşmışlardır” der. Dokumaların ana malzemesi olan ,yün Yörüklerceson derece kolay elde edilebilir. Ayrıca hafif olduğundan ve az yer kapladığındantaşıma kolaylıkla sağlaması da Yörüklerin en önemli sorunu olan barınma vegünlük eşya ve bazı yiyecek maddelerini daima yanlarında bulundurma ihtiyacınıkarşılamada dokumalardan yararlanılma olanağını sağlamıştır.

    Yörükleryılın iki, üç ayını, göç halinde geçirirler. 6 ay kışlakta (bir kısmıevlerde, bir kısmı çadırlarda). 3 ay yaylada ve 15-20 gün de güzlakiya dedikleri,yaylada havalar soğuduktan sonra kışlaktaki sıcakların biraz daha azalmasınıbekledikleri ve yayladan daha düşük yükseklikteki yerlerde yurt tutarlar. Busürelerde giyecek, yiyecek, kap – kacak vb. Her çeşit eşyalarını yanlarındabulundurmak zorunluluğundadırlar. Bu eşyalar oradan oraya taşınacağı gibi,korunacaktır da. Bu nedenle çeşitli yörük dokumaları arasında “Çuvallar”önemli bir yer alır. Yörük yaşantısında çuvalın yeri, yerleşik hayattakindenbiraz daha farklıdır. Yerleşik hayatta, örneğin ekini tarladan eve taşımaya yarayançuval, göçerlikte uzun süre içinde bulundurarak koruma görevini de yüklenmiştir.Bu görev, köy evlerinde toprak, ya da ahşap hububat ambarlarına veya dolaplaraverilmiştir. Ayrıca çuvalın çadır içindeki yeri de köy evindekinden farklıdır.Çadır girişinin karşısına veya iki yanına, yerden bir sıra yassı taşlayükseltilip toprak zeminden ilişkisi kesilerek konan çuvallara rahatçayaslanılabilir. Bu durum, köylerde yastıklarla sağlanmaktadır. Ayrıca canlırenklerle dokunmuş olmaları ve değişik yanışlarının (nakış) bulunması çadırısüslediği gibi, çuvalların ortaya dizilmesi suretiyle çadırı ikiye böldüğü veböylece iki ayrı mekan elde edildiği de görülmüştür. Çuvallar, çadır içindebelli bir düzende yerleştirilirler. Çadır girişinin karşısında veya yanına şusıra ile konurlar: Üç, ya da dört veya daha çok sayıda sırt çuvalı, toplu çuval,yoz çuval ve un çuvallarının ardında yığıntı (yük) bulunur.

    Çuvallarınve yığıntının üzerine ayrı ayrı iki yük çulu atılır.

    (Ersu Pekin, Sanat Dünyamız Yıl: 2, Sayı 5, Eylül 1975 S. 14-17)

     

    Bir yanıt yazın