İçeriğe geç

AVRASYA HAREKETİ ve İRAN-RUSYA YAKINLAŞMASI

      Mustafa TOMBULOĞLU
           (YÖRTÜRK Kültür ve sanat Dergisi- Mart/Nisan 2004)

    Rusya’nın yeniden dünya devleti olma girişimleri ve Amerikalıların eski SSCB ülkelerinde etkisini arttırma çabaları, iki ülkenin çıkarlarının ciddi bir şekilde çatışmasına yol açıyor. ABD’nin önemli Think-Tank kuruluşlarından biri olan “Stratfor” Ocak ayında yayınladığı raporunda; Amerika ile Rusya arasında yeni bir soğuk savaşın başladığı iddiasında bulunarak, eski Sovyet topraklarını savaşın alevlendirdiği bölge olarak gösterdi. ABD ile    Rusya arasındaki kamplaşmaya dikkati çeken Uluslararası Avrasya Hareketi ve Rus Parlamentosu’na (Duma) bağlı Jeopolitik İncelemeler Merkezi Başkanı Aleksandr Dugin de, Rusya Savunma Bakanlığı’nın günlük resmi yayın organı olan Krasnaya Zvezda’nın (Kızıl Yıldız) 26 Şubat 2004 tarihinde yayınlanan yazısında, Moskova’daki terör eylemlerini bu kamplaşmaya bağlıyor. Adı geçen tarafından kaleme alınan “Rus Jeopolitiği- Avrasyacı Yaklaşım” isimli kitapta yer alan görüşler ise, oldukça dikkat çekici.

    Halen Avrasya Partisi’nin de lideri olan Dugin söz konusu kitabında; “Türkiye’ye karşı ilan edilecek jeopolitik savaşta Rusya’nın başlıca müttefikinin İran olacağı, Azerbaycan’ın Türk yanlısı eğilimini sürdürmesi halinde İran, Rusya ve Ermenistan tarafından parçalanabileceği, Rusya’nın geleneksel müttefiki olan Ermenistan’ın, Türkiye’nin, Orta Asya Türk dünyasına yayılışının önüne set çekilmesinde stratejik üs görevini yerine getirdiği” gibi hususlara değiniyor. İlginç olan şu ki, Rus Haber Ajansı Centran’da Pepe Eskobar imzasıyla yayınlanan bir yazıda da; “Rusya, Kafkasya ve Orta Asya’da liberal bir imparatorluk kurmakla meşgul” şeklinde ifadeler yer alıyor. Liberal imparatorluğun temsilcisi olan ve Sağ Güç Birliği’nin (siyasi parti) başkanlığını yapan Anatolıy Cubays, “liberal emperyalizm Rusya’nın ideolojisi, liberal emperyalizmin kurulması ise Rusya’nın misyonu haline gelmelidir” demişti.
    Son zamanlarda, iki ülkenin jeopolitik alanda kamplaşması, uluslararası kamuoyunun dikkatinin bu bölgeye çevrilmesine neden oluyor. Bu kamplaşmaya konu ülkeler, başlangıçta da belirtildiği gibi “denizi” temsil eden ABD ve NATO ile “karayı” temsil eden Rusya ve başta Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleri olmak üzere onunla dayanışma içinde olan Avrasya kıtasındaki ülkelerdir. “Rusların dünya hakimiyeti mücadelesi bitmemiştir” diyen Dugin’e göre, “deniz-kara” ezeli rekabetinde denizleri temsil eden ABD’nin başını çektiği Atlantik’e karşı karaların temsilcisi Rusya; Almanya, Japonya ve İran’la ittifak ederek başa çıkabilir. Geçici olarak kaybedilen Avrasya derinliğinde tekrar Rus nüfuzunun kurulmasını savunan ve bir ulus devlet ve NATO üyesi olarak Türkiye’nin, Avrasya projesi için yeterince hasım bir oluşum sergilediği görüşünü savunan Dugin, Rusya’nın, Osmanlı’dan sonra kurulan Türkiye gibi etnik devlete dönüşmesinin, anılan ülkenin sonu olabileceğini belirtiyor. Bu nedenle Türklüğe ve Turan’a karşı İran’la ittifakı öneriyor. Kafkasya’daki güç dengesinin kendisini böyle bir görüşe ittiğini savunuyor. Ayrıca, Bakü’de Moskova karşıtı atmosferin desteklenmesi, Bakü-Ceyhan petrol boru hattı inşası ve Türk-Ermeni sürtüşmesi, Rusya’yı; İran’la ilişkilerin pekiştirilmesinden, Ermenileri öncelikli olarak desteklemeye otomatik olarak itiyor.
    Bu arada, İran’daki Güney Azerbaycan’ın varlığı ve Bakü’nün Türkiye’ye yönelmesi nedeniyle İran, Ermenistan ile yoğun işbirliğini sürdürüyor. Rusya ise, Ermenistan üzerinde askeri, stratejik ve siyasi, Azerbaycan üzerinde de ekonomik etkisini korumaya çalışıyor. İran’ı “Orta Asya’nın ta kendisi” olarak nitelendiren Dugin, Moskova’nın “Yeni imparatorluk” projeleri çerçevesinde Tahran’a bu mekanda İran dünyasını kurma ve tüm bölgede Atlantikçi etkiye mukavemet edebilecek sağlam Orta Asya jeopolitik blokunu organize etme misyonunun devredilmesi gerektiğine inanıyor. Zira, bu yolla Pantürkçü yayılmanın kesin surette sona ermesinin sağlanacağı görüşünde. Rusya, Washington’un İran’ı güçsüzleştirme düşüncesini paylaşmıyor. Bu nedenle Moskova, İran’ın baş askeri destekçisi olup, Rus mühendisler, Busehr kentinde nükleer reaktörler inşa ediyorlar. Her iki ülke, ABD’nin yoğun bir şekilde Ortadoğu ve Orta Asya’ya yerleşmesini istemiyor. İki süper güç arasındaki farklı çıkarlar, Moskova’nın neden İran’a nükleer araştırma programında destek verdiğini açıklıyor. Çünkü, nükleer gücü bulunan bir İran Devleti, ABD ve İsrail’in bölgedeki çıkarları için ciddi bir tehdit oluşturacaktır.
    Siyasi gözlemciler, içinde bulunduğumuz dönemde “Avrasyacılığın” ağır basacağı görüşünde. Jeopolitiğe dayanan bu siyasi felsefe çerçevesinde Rusya’nın, bir medeniyet olarak kimliğini koruma ve güç toplama eğilimini artıracağı düşünülüyor. Kafkaslardaki ve Hazar Denizi’ndeki nüfuzunu kaybetmemeye çalışan Rusya’nın, Hazar’da kıyısı olan İran ile sıkı ilişkiler içinde olduğunun altı çiziliyor. Çünkü bölge, dünyanın en büyük işlenmemiş karbonhidrat rezervlerine sahip. ABD Enerji Bakanlığı’nın değerlendirmelerine göre, bölgede çok miktarda keşfedilmiş petrol ve doğalgaz bulunuyor. Pentagon’un Orta Asya’da birbiri ardına askeri üsler edinmesi, Batı’dan Orta Asya’ya bağlantı yolları üzerindeki İran ile Rusya’yı, ortak çıkarlar kapsamında birbirine daha sıkı bağlayacak gibi görünüyor. Rusya’nın imparatorluk hayaline gelince…Bunun kolay olmadığını söyleyebiliriz..

    Bir yanıt yazın