Mustafa TOMBULOĞLU
(Yörtürk Kültür ve Sanat Dergisi / Mart-Nisan 2007)
Rusya Federasyonu, Azerbaycan, İran İslam Cumhuriyeti, Türkmenistan ve Kazakistan olmak üzere, beş ayrı ülkeye kıyı oluşturan Hazar Denizi, 1200 km uzunluğunda, 520 km genişliğinde olup, 376 bin km2 lik bir alanı kapsamakta, içerisinde bulundurduğu zengin petrol ve doğalgaz rezervleri nedeniyle de çok değerli bir iç deniz konumunda. 7010 km’yi bulan sahillerinin 2340 km’si Kazakistan, 1930 km’si Rusya, 1200 km’si Türkmenistan, 200 km’si Azerbaycan ve 7-10 km’si ise İran sınırlarına dahil. Hazar’a kıyıdaş bu beş ülkenin, potansiyel olarak toplam 233 milyar varile ulaşan petrol ve 463.4 Feet küp’e ulaşan doğalgaz rezervleri bulunuyor.
Birleşmiş Milletler tarafından geçtiğimiz yıl içerisinde Cenevre’de düzenlenen toplantıda, özellikle Hazar konusunda açıklamalarda bulunan enerji uzmanları, “Hazar Denizi’nin, on yıl veya daha kısa bir sürede, Orta Doğu’ya alternatif önemli bir enerji kaynağı bölgesi haline geleceğine” dikkat çektiler. Uzmanlar, dünyadaki petrol ithalatına olan bağımlılığın, 2010 yılına kadar % 65’e, 2020 yılına kadar da % 80’e çıkacağının, doğalgaz ithalatına olan bağımlılığın ise hali hazırda % 35 olduğunu, önümüzdeki 5 yıl içinde de bu oranın % 45’e çıkacağının tahmin edildiğini dile getirdiler.
Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin, petrol ihtiyaçlarının % 80’ini, Batı Avrupa ülkelerinin de % 55’ini ithalat yoluyla karşıladığını ifade eden uzmanlar, Avrupa’nın, petrol ithalatına duydukları ve önümüzdeki dönemde duyacakları ihtiyacın boyutlarını bir kez daha ortaya koydular. Ayrıca uzmanlar, dünya genelinde üretilen toplam petrolün % 18.8’inin, doğalgazın da % 29.9’unun Hazar’dan çıkartıldığını belirterek, halen Hazar’ın dibindeki petrol rezervlerinin, dünya genelinde olmak üzere % 18.9’unu, doğalgazın da % 46.5’ini oluşturduğunu kaydettiler.
Ayrıca; rezervlerin çıkarımı ve paylaşımı konusunda, çevre ülkeler arasında mevcut statünün belirlenmesine ilişkin zaman zaman çeşitli anlaşmazlıklar ve psikolojik savaşlar yaşanmış olmasına rağmen, ciddi anlamda bir çatışma hali hiçbir dönemde görülmemiş, askeri anlamda da herhangi bir tehdit, söz konusu dahi olmamıştır.
Ancak, nedendir bilinmez (!), başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler tarafından, sözde bölgenin güvenliği (!) öne sürülerek, askeri üsler konuşlandırılmasına gayret sarf edilmiş, kendisini Hazar’ın güvenliğinden “tek sorumlu” olarak gören süper güç ABD, terörist geçişlerinin, silah ve uyuşturucu transferinin engellenmesi ve bölgede istikrarın sağlanması amacıyla (!), Hazar Denizi’nde devriye kontrollerinin geliştirilmesini, ülkelerin güvenlik tedbirlerini almasını gerekli görmüştür. Bu sözde gereklilik doğrultusunda, ABD tarafından, hem Azerbaycan ve hem de Kazakistan’da, ABD İçişleri Bakanlığı’nın kontrolünde olmak üzere, 100 milyon dolar maliyetli birer “Komuta Kontrol Merkezi” ile güvenlik operasyonlarını hava ve denizden kontrol etme kapasitesine sahip bu kontrol merkezlerinin yanı sıra, Bakü’de de geçici bir “Sahil Komuta Kontrol Merkezi” kurulması da planlanmıştır.
Rusya, Çeçenistan ve İran ile sınırı bulunması nedeniyle Azerbaycan’a özel bir ilgi gösteren ABD, Azerbaycan’da, “Caspıan Guard- Hazar Muhafızı” adlı bir ortak güvenlik gücünün kurulması yönünde girişimlerde bulunmuş, proje ile Hazar’daki bütün petrol ve doğalgaz kuyuları ve diğer tüm tesislerin kontrol edilmesinin amaçlandığı belirtilmiştir. Proje maliyeti, en az 100 milyon dolar olarak belirlenirken, ABD Savunma Bakanlığı, proje için 130 milyon doların gönderilmesini onaylamıştır.
ABD’nin, Hazar Denizi çevresindeki ülkelerde askeri üsler oluşturması ve bu yöndeki gayretleri, başta Rusya ve İran olmak üzere birçok ülkeyi kaygılandırırken, kıyıdaş ülkelere ait savaş gemilerinin ortak askeri planı doğrultusunda “Hazar Deniz Donanması Grubu- KASFOR” adı altında bir birlikteliğe gidilmesi amacıyla, Rusya/ Astrahan’da uluslararası bir konferans düzenlenmiş, konferansta, Moskova ve Tahran tarafından, bölgenin ABD ve NATO askeri bölgesine dönüşmesinin engellenmesi gerektiği yönünde görüş belirtilmiştir.
Hazar bölgesi, anlaşılacağı üzere, gerçekten de çok önemli bir bölge konumunda. Amerikalı diplomat Robert Macfarlane, “Çin ve Hindistan gibi kalabalık ve giderek artan nüfusa sahip ülkelerin büyük enerji tüketicisi haline gelmeleri, Orta Doğu petrolüne ilave alternatif enerji kaynakların çıkartılmasını daha da zorunlu hale getirdi” diyor. Orta Asya ile sınırı olan ve dünya ekonomisinin yeni devi olarak birçok ülke için tehdit oluşturan Çin’in yönetim kadroları da, “Her geçen gün giderek artan çok büyük miktarlarda enerjiye ihtiyaç duyuyoruz” diyerek, Robert Macfarlane’nin açıklamasını teyid ediyor.
Enerji uzmanları tarafından, ABD’nin ve Batılı ülkelerin Hazar’a yönelmesi sebebi, “yeryüzündeki kıt enerji kaynaklarının giderek azalması ve yeni kaynak arayışlarının kaçınılmazlığı” olarak belirtiliyor. Malum bazı dünya ülkelerinin, yaşamlarını devam ettirebilmeleri amacıyla, yeryüzünde varolan sınırlı enerji kaynaklarının bir şekilde elde edilebilmesi doğrultusunda sürdürdükleri amansız, acımasız ve kuralsız mücadeleleri de biliniyor.