İçeriğe geç

HAZAR’DA GÜÇ DENGESİ

    Mustafa TOMBULOĞLU
    (Yörtürk Kültür ve Sanat Dergisi-Mayıs/Haziran 2006)

    Hazar Denizi, havyarı için değil petrol ve doğalgazı için önem taşıyor. Asya’dan Avrupa’ya açılan bir “kapı” konumunda olan Hazar, dünyanın en stratejik bölgelerinden birinde yer almaktadır. Bölgedeki siyasi istikrar, bu “kapının” anahtarının kimin eline geçeceğine bağlıdır. Hazar Denizi’nin, 376.500 kilometrekarelik yüzölçümüyle Rusya, İran, Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan ile sınırı bulunuyor. İran ve Sovyetler Birliği arasında 1921 ve 1940 anlaşmaları gereğince bu deniz eşit olarak iki ülke arasında paylaşılarak, her ülkenin payı yüzde 50 olarak açıklanmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından ve bağımsız cumhuriyetlerin şekillenmesinden sonra Hazar Denizi, daha fazla çıkar sağlamak için bir koz haline dönüşmüştür.

    Moskovsky Komsomolets Gazetesi 23 Şubat 2006 tarihli sayısında, “Hazar petrolünün büyük kaynaklarından yararlanmak, gelecekte dünyanın temel petrol üretim bölgesi olan Orta Doğu’nun rolünün azalmasına ve Hazar’ın dünyanın önemli petrol üretim bölgesi olmasına neden olacak” diye yazdı. İran Haber Ajansı (İRNA) ise, bir Rus televizyon kanalına dayanarak “ABD, bölgedeki askeri varlığını güçlendirmek için çabalıyor” şeklinde bir habere yer verdi. Ayrıca, ABD’nin liderliğinde ve muhtemelen merkezi Azerbaycan’da “Hazar Bahçesi” adlı bir güç oluşturulacağına ilişkin haberler de mevcut. 90’lı yılların sonunda Hazar Denizi, ABD tarafından ulusal çıkarlarının bölgesi olarak ilan edilmişti. Bush yönetimi, Amerikan şirketlerinin Hazar Denizi’ndeki faaliyetlerini aktif bir şekilde destekleyeceğini açıklamıştı. Rusya’nın Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Sergey Markov, Hazar petrolünün nakil güzergahının Akdeniz’e yönelmesi göz önüne alındığında, Bakü-Ceyhan petrol boru hattının siyasi ve ekonomik açıdan çok öneme sahip olacağını belirtiyor.

    Moskova, denize çıkışı olmayan devletlerin silahlı kuvvetlerinin Hazar’daki varlığına karşı çıkıyor. Rusya, Karadeniz’de olduğu gibi burada da acil müdahale deniz grubunun oluşturulmasını önermişti. Rus yorumcularına göre, Hazar’da ABD’nin askeri varlığı, İran ve Kazakistan’ın da askerlerini Hazar’da artırmalarına neden olacak. ABD’nin varlığının veya yokluğunun başta Tahran ve Moskova olmak üzere bölge ülkeleri arasında birtakım kaygılara yol açtığını bir tarafa bırakırsak, önümüzdeki soru, şu anda Hazar dengelerinin hangi ülkenin yararına olacağı sorusudur. Moskova, deniz altının paylaşımı, kısa bir kıyı bölümü dışında üstünün de ortak kullanılmasıyla ilgili Azerbaycan ve Kazakistan ile anlaşmalar imzalamış durumda. Artık iş, İran, Türkmenistan, Azerbaycan ve Kazakistan’a kalıyor. Hazar’a kıyısı olmayan ülkelerin büyük mali ve sanayi temsilcilikleri, Amerika ve İngiliz şirketleridir. Rusya, Hazar’da petrol ve doğalgaz çıkartma alanında yabancı yatırımlara başvurmayan tek ülkedir. 90’lı yılların başında Moskova’nın sıfırdan başlatmak zorunda kaldığı çalışmaları, bu denli zor bir bölgede ulusal çıkarları koruyan yerel Lukoil şirketi yürütüyor. Hazar’a kıyısı bulunan diğer ülkelerde ise, petrol ve doğalgaz alanına yabancı yatırımcıları çekmek gelenek halini almış durumda.

    Beş kıyıdaş ülke arasında, Hazar’ın statüsü ile ilgili adil bir anlaşma bulunmuyor. Bağımsızlığını yeni kazanan ülkeler, 1992 ve 1993 yıllarında Almatı ve Minsk anlaşmalarını imzaladıklarında, buna bağlı kalmaya taahhüt ettikten sonra tutumlarını değiştirdiler. Bu ülkelere göre, 1921 ve 1940 anlaşmaları eskidir. İran, bu tutumlara karşı artık ortaklık sisteminin sağlanmasından vazgeçerek, yüzde 20’lik paya ikna oldu. Kıyıdaş ülkeler ise, bu payı yüzde 11’e indirmeyi amaçlıyor. Azerbaycan ise, yasal statüyü çürütmede herkesi geride bıraktı ve anayasasının 12. maddesi gereğince Hazar Denizi’nin Azerbaycan’a ait olduğunu ve denizin ulusal bölgelere bölünmesi gerektiğini savunuyor. Ancak, Rusların elindeki Ermeni kartı Azerbaycan’ı olumsuz etkiliyor. Kıyıdaş ülkelerden bir diğeri Kazakistan, eski Sovyet cumhuriyetleri arasında petrol rezervi bakımından Rusya’dan sonra geliyor. Bu nedenle, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in Kazakistan’a yaptığı ziyaret, bölgede çıkar dengesi kurma gayretinin bir parçası. ABD, Kazakistan ve Azerbaycan gibi kötü insan hakları siciline ve gelişmemiş bir demokrasiye sahip ülkelere petrolü için yanaşarak enerji alanında bir güç olarak Rusya’nın karşısına çıkmaya çalışıyor. Ancak, Kazakistan halkının yüzde 60’nı Rusların oluşturduğu göz önüne alındığında, Kazakistan’ın Rusya’nın etki alanına girebileceğini de düşünmek gerekir. Kıyıdaş ülkelerden bir diğeri olan Türkmenistan, şu ana kadar sakin bir politika izleyerek, yasal statüyü sıcak karşılıyor.

    Bölgenin en güçlü ülkesi olan Rusya Federasyonu geçen yıllarda Hazar Denizi’nin paylaşılması görüşüyle, denizin bütün kıyıdaş milletlere ait olduğunu belirtiyordu. Son dört yıl içinde bu ülkenin tutumu hissedilir şekilde değişti ve diğer üç ülkenin görüşüne yaklaştı. Buna göre İran’ın, menfaatlerinin destekleyicisi olarak Rusya’ya dayanmasının doğru bir iş olmadığı sonucunu görmek gerek. Çünkü, Rusya diğer bölge ülkeleriyle çok yönlü anlaşmalar imzaladı. 2002 yılında yapılan toplantıda beş ülke, tartışmama konusunda anlaşmaya vardı. Sonunda 2003 yılı toplantısında denizin çevre koruması ve gemicilik konusunda anlaşma imzalandı. Genel olarak Hazar’ın yasal statüsü konusunda iki temel görüş olduğu sonucuna varmak mümkün; bunlardan biri ortak kullanım, diğeri ise, denizin yasalara uygun şekilde kıyıdaş ülkeler arasında paylaşımı. Ancak, her iki görüşün de bazı zaafları var. Çünkü, beş ülkenin peşinde olduğu, büyük kaynaklarla dünyanın en büyük göleti konusunda ortak paylaşım uygulanamayacağı gibi, Hazar Denizi uluslararası yasaları kapsayacak özgür bir deniz de değil.

    ABD, bölgedeki hedefi ve amacının, “Rusya’nın kuşatılması ve uluslararası alanda küçük düşürülmesi, İran’ın baskı altına alınması ve petrol boru hatlarının korunması” olduğunu gizlemiyor. Ancak İran’ın dış politika sorumluları, ABD’nin İran’a yönelik saldırısının uzak göründüğü ve bu ülke tarafından kendilerine bir tehdit olmayacağı sonucuna vardılar. İran Devrim Muhafızları Ordusu komutanı Yahya Rahim Safavi’nin, “Çin, Rusya, Hindistan ve İran’ın, Asya’da ABD’nin politikalarına karşı güç birliği oluşturabileceklerini” söylemesi, bu bakımdan anlamlıdır. Bu durumda Tahran, ABD ve Rusya arasında zarif bir oyunla birçok ayrıcalık elde edebilir. Hazar’da nefes alınmaya başlanması ve Rusya’nın, bu bölgedeki 200 yıllık tutumundan vazgeçmeye zorlanması, Tahran için bir kazançtır.

    Bir yanıt yazın