Mustafa TOMBULOĞLU
Yörtürk Kültür ve Sanat Dergisi-Temmuz/Ağustos 2006)
Görüşmeler diyalog yoluyla yürütülür. Ne yazık ki, Kıbrıs’ta işler biraz farklı yürüyor. KKTC, Rum tarafıyla her konuda görüşmeye hazır olduğu açıklıyor. Rum lider Papadopulos ise, insani konular olarak değerlendirilen kayıplar konusu dışında, Avrupa Birliği(AB)’nde sözde temsil ettiği adanın Kuzey kesiminden hiçbir temsilci ile görüşmeyi kabul etmiyor. Birleşmiş Milletler(BM)’in, iki lider arasında ikinci bir görüşme yapılması isteği de Papadopulos tarafından kesin bir dille reddedildi. Bir kesimi temsil ettiğinizi iddia ediyorsunuz, ancak bu kesimin siyasi kurumlarını ve temsilcilerini de yok saymaya devam ediyorsunuz. Kaldı ki, referanduma giden süreçte Annan Planı’nın görüşüldüğü müzakereler, Kıbrıslı Türklerin seçilmiş temsilcileri olan yetkilileri aracılığıyla yürütüldü. KKTC hem var, hem yok. Müzakere görüşmeleri çerçevesinde varlar, onun dışında bir varlıkları yok. Rum yönetimi, bu tavrını adanın Kuzey bölgesini siyasi açıdan yükseltmemek adına yapıyor.
Öte yandan, AB, ABD ve İngiltere iki toplum arasında işbirliğin artırılması, Kuzey’e yönelik izolasyonların kaldırılması için seferber olmuş durumda. İngiltere ile Alman Dışişleri Bakanlarının, KKTC Cumhurbaşkanı ile gerçekleştirdikleri resmi temaslar, çözüme giden yolda ivme kazandırma gayretlerinin bir parçasıdır. Ancak izolasyonların kaldırılması yönünde önerilen tüm adımlar da Rum kesiminin engellemelerine takılıyor. AB’nin referandum sonrasında vaat ettiği “Doğrudan Ticaret Tüzüğü”nü Rumlara kabul ettirebilmek için formül arayışları devam ediyor. Ticari faaliyetler dışında iki toplumu kaynaştırmaya yönelik etkinlikler de Rum engeline takılıyor. BM’den de ödeneği bulunan iki toplumun çocuklarını bir araya getirmeyi hedefleyen kamp faaliyetleri iptal ediliyor. Rum Eğitim Bakanlığı, Limasol Çocuk Gezileri Birliği (SİPEL)’nin organize ettiği Platres’teki çadır kampı etkinliğine, Kıbrıslı Türk çocukların iştirak etmesi sebebiyle katılmama kararı aldı.
Kuzey ile Güney arasında KKTC’nin 2003 yılında aldığı kararla sınır kapılarının açılması ve karşılıklı geçişlerin serbest hale gelmesi de, (Rum tarafında hırçınlaşmaya neden olmakla birlikte) iki toplumun kaynaşmasına yönelik başka bir olumlu adımdır. Ancak, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi(GKRY)’nde yapılan düzenlemeyle, Kıbrıslı Rumlar, Güney’e dönüşlerinde beraberlerinde 40 adet sigara, 1 litre alkollü içki dahil, ticari niteliği olmayan ve kişi başına 135 Euro’yu geçmeyecek miktarda alışveriş yapabiliyorlar. Karaağaç kökenli bir Rum aile, Kıbrıslı Türk bahçe sahibinin onayıyla, eski bahçelerinden birkaç kasa zerdali topluyor. Rum polisinden üç kilodan fazla meyve götüremeyeceklerini öğrenen aile, tüm çabalarına karşın zerdalileri Güney’e geçiremeyince meyveleri Türk barikatında bırakmak zorunda kalıyor. Alışveriş sınırlarının aşılması durumunda, Rum görevlileri ve Rum polisi ile sorunlar yaşanıyor. Halihazırda GKRY Gümrük Birimi’nde bu konu ile ilgili olarak 9 bin 534 dava görülmekte.
Geçtiğimiz Şubat ayında gerçekleştirilen Papadopulos ve Annan görüşmesi ile Kıbrıs konusuna, Rum kesimince yeni bir hareketlilik getirildiği savunuluyor. Papadopulos tarafından müzakerelerin yeniden başlaması için büyük bir adım ve başarı olarak ilan edilen bu görüşmelerden çıkan sonuç; günlük yaşamı ilgilendiren, mutabık kalınan konularda teknik komiteler kurulması yönündedir. Ancak, teknik komitelerin kurulmasına Rum tarafı halen onay vermiş değil. KKTC, teknik komitelerin oluşturulmasını onayladığı halde, aynı onay Rum tarafından henüz gelmedi. Bu durum şaşırtıcı değil. Çünkü, çözüm yönünde uluslararası kamuoyunda ve Kıbrıs Türk tarafında beklentilerin artması Rum yönetimi üzerindeki çözüm yönündeki baskıyı artırıyor. Bir yanda resmi açıklamalarda sürekli olarak “iki toplumun adada barış içinde bir arada yaşadığı, iki toplumlu federasyon kurulması gerekliliği” savunulurken, diğer yandan bunun tam aksi görüşler Rum basınında tartışılıyor. Papadopulos Fransız basınına verdiği röportajda, sonradan yanlış anlaşıldığını iddia ettiği, iki toplumlu yapıyı içeren bir yönetim biçimini reddettiklerini, üniter bir devlet yapısını arzuladıklarını dile getiriyor. Öte yandan Papadopulos, müzakerelerin yeniden başlaması için Annan Planı’nda ne gibi iyileştirmeler istediklerini açıklamadığı gibi, Annan Planı’nın Kıbrıs’ın yeniden birleşmesine müsaade etmediğini savunarak, “Annan Planı yeniden gündeme gelirse daha büyük bir oranla reddedilecek” dedi. Her fırsatta Annan Planı’na ‘hayır’ diyen redçi kanadı güçlendirme gayreti içinde olan ve Kıbrıs konusunda politika belirleyen Papadopulos’un stratejisini destekleyen partiler, milletvekili seçimlerinden oylarını artırarak çıktılar.
Rum tarafının Annan Planı’nı esas almayan yeni bir müzakere sürecinin başlaması yönündeki tutumu ve bu yönde bir zeminin henüz mevcut olmaması kısa vadede çözüm yönündeki beklentileri askıya alıyor.
En son, Yunan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyani’nin, “Avrupalı Birleşik Kıbrıs Çözümü Planı” adı altında bir öneri getirmeye çalıştığı konuşuluyor. Bakoyani’nin planında Rumların 2.5 yıllık AB üyeliğinin getirdiği realiteden bahsediliyor. AB’ne üye olarak siyasi konumunu güçlendiren Rum kesimi, elindeki veto kartı ile Rum güdümlü çözümü Kıbrıslı Türklere ve Türkiye’ye dayatmaya çalışıyor. Ancak, Kıbrıs Adası’ndaki realite son 2.5 yılla değerlendirecek kadar kısa değil. Kıbrıs’ın tarihi 2004 yılında başlamadı, 1974 yılında da başlamadı. Rum Yönetimi’nin 1974 öncesinde akan Kıbrıslı Türk kanı konusunda hafıza kaybına uğramış olması bu gerçeği ortadan kaldırmıyor. 31 yıllık çözümsüzlüğün ve 1974 yılında Türk askerinin müdahalesine varan olayların getirdiği realiteyi kim değerlendirmeye alacak? Adadaki iki toplumun 31 yıllık bölünmüşlüğünün izlerinin kaldırılmasında olumlu etkisi olacak kaynaşma toplantılarının ve etkinliklerin yapılması yerine, Rum Yönetimi’nce yeni neslin birbirini tanımaya yönelik faaliyetleri engelleme yoluna gittiği görülüyor. Bu durum, yine Rum Yönetimi’nin Kıbrıslı Türkleri azınlık durumuna indirgemeye çalışan ve siyasi eşitlik tanımayan yaklaşımının bir sonucudur.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın, “Rum kesimin AB üyeliğinin Kıbrıs konusunda durumu daha da karmaşık hale getirdiği” yönündeki açıklaması gelinen nihai aşamayı, yani çok bilinmeyenli denklemi özetliyor.