Mustafa TOMBULOĞLU
(Yörtürk Kültür ve Sanat Dergisi-Kasım/Aralık 2008)
Kosova, parlamentosunda aldığı kararla 17 Şubat’ta bağımsızlığını ilan etti. “Kosova’yı asla tanımayacaklarını” açıklayan Sırbistan’ın güdümündeki Kosovalı Sırpların, ülke içerisinde “kendi parlamentolarını” kurduklarını açıklaması ile yaşanan süreç, henüz toplum tarafından fazlaca bilinmeyen “Politik Psikoloji Bilimi”nin ışığı altında çok daha fazla netlik kazanıyor.
Büyük grupların, kitlelerin ve ulusların birbirleriyle olan ilişkilerini ele alarak bu ilişkilerde rol oynayan psikolojik etmenleri değerlendiren yeni bir bilim dalı olan “Politik Psikoloji”, bunun yanı sıra büyük gruplar ve uluslarla, bunların liderleri ve liderler arasındaki ilişkilerin psikolojik boyutlarını da incelemektedir. Türk Politik Psikoloji Merkezi ve Politik Psikoloji Derneği’nin kurucusu olan Prof.Dr.Abdülkadir Çevik’in de belirttiği gibi; politik psikolojinin çalışma alanı, ulusal ve uluslar arası ilişkilerde davranışların yüzeysel değerlendirme ve görünür psikolojik sorunlardan daha çok altta yatan, derinlemesine incelemeyle anlaşılan motivasyonları bulmaktır. İşte bu noktadan yaklaşıldığında “Kosova” öznesinde yaşanan süreç farklı bir çözümlemeye kavuşacaktır.
Bilindiği üzere; “Kosova sorunu” denildiğinde akla önce Arnavutlar sonra da Sırplar gelir. Kosova, Güvenlik Konseyi’nin kararını beklemekten vazgeçerek, ABD’nin gösterdiği yolda ilerleyip, Parlamentosu’nda 17 Şubat 2008 günü aldığı bir kararla bağımsızlığını tek yanlı olarak ilan etti. Ancak, sorunun diğer tarafı ise hala sancılı bir dönemden geçiyor. Kosova’nın bağımsızlığını reddeden Sırbistan yönetimi, Kosovalı Sırplara olan yoğun desteğini sürdürmektedir. Kosova Meclisi tarafından, 9 Nisan’da kabul edilen Kosova Anayasası’nın, 15 Haziran’da resmen yürürlüğe girmesi üzerine, bu duruma şiddetle karşı çıkan Kosovalı Sırplar, ülkede bir Sırp Parlamentosu oluşturma kararı aldı. Ve hemen akabinde; “Kosova Sırplarının kendi meşru temsilcilerini seçme ve temsil kurumlarını oluşturma hakları bulunduğu” tezini çıkış noktası kabul eden Kosovalı Sırplar, 28 Haziran’da, Mitroviça’da, “Kosova ve Methodija Özerk Bölgesi Sırp Belediyeleri Birliği Meclisi”ni kurdu.
Söz konusu gelişmeler, basın-yayın organlarına yansıdı. Ancak, burada asıl üzerinde durmak istediğimiz konu bu Meclis’in açılışı için seçilen tarihin, 1389 yılındaki Kosova Savaşı’nın yıldönümü ve Sırpların dini bayramı olan “Vidovdan” gününe denk getirilmesidir. Bu ilginç tesadüfün ardında, politik psikoloji bilminin temel kavramlarından biri olan “Seçilmiş Travma”nın yattığını söyleyebilmek çok mümkün. Zira, tarihsel sürece yapılan kısaca bir bakış, “Seçilmiş Travma” kavramının Sırp milliyetçiliğinin temel taşı olarak kullanıldığını ve yakın tarihimizde Balkanlar’da yaşanan etnik çatışmaların temelinde hep “Sırp Seçilmiş Travması”nın yattığını ortaya koymaktadır.
Etnik kimliği kuran/besleyen bir sembol olarak, etniklikler arası ilişkileri inceleyen “Seçilmiş Travma” ve “Seçilmiş Zafer” olarak adlandırılan iki temel kavram bulunmaktadır. “Seçilmiş Travma” ise; bir etnik grubun, başka bir etnik grubun kendisini aşağıladığını, zulmettiğini, mağdur ettiğini düşünmesi olduğu, bu zulmün mağdur olan etnik grupça bir travma olarak yaşantılandığı ve bir ya da daha fazla olayla sembolize edildiği durumları anlatmak için kullanılmaktadır. Diğer yandan; etnik çatışmaların, farklı etnik gruplar arası ‘biz’ ve ‘onlar’ ayrımından kaynaklandığı, tarih boyunca birbiriyle ilişki içine giren etniklikler arasında yaşanan acı tecrübelerin (başta savaş) etnik kimliğin bir parçası haline getirilerek, sürekli kin ve nefret gibi duyguları körüklediği ve bir fırsat ele geçirilince de karşı tarafa yönelik öç alma girişimlerinde bulunulduğunu savunduğu da bilinen bir gerçektir.
Bir travmanın içerdiği incinme, örselenme, acı çekme, utanç gibi duygulara yönelik olarak geliştirilen bilinçdışı savunmaların, etnik grup içinde kuşaktan kuşağa aktarılarak etnik kimliğin bir parçası haline getirilmesi mekanizması da devreye girdiğinde “seçilmiş travma” kavramının tüm unsurları tamamlanmış olmaktadır. Toplumların ve büyük grupların kimliklerinin oluşumunda onların tarihsel süreç içinde başka toplumlarla yaşadıkları olayların önemli bir yeri olduğu, bu olayların o toplumun diğer toplumlardan farklılığının da belirleyicileri olabildiği düşüncesini benimseyen politik psikolojinin, toplumların yaşadığı bu olaylara psikolojik pencereden bakarak ortaya farklı bir boyut çıkarma süreci de bu noktada yaşanmaktadır. Sırbistan örneğine döndüğümüzde; “28 Haziran” tarihinin, Sırplar için büyük önem taşıdığını söylemek olasıdır. Kosova Savaşı’nda Sırp Kral Lazar’ın savaş alanında öldürüldüğü ve Sırbistan’ın, Osmanlı egemenliğine geçtiği günü sembolize eden bu tarih, Sırplar için bir “seçilmiş travma”dır. Zira; dünya tarihine “Balkan Kasabı” olarak geçen Slobodan Miloseviç’in 28 Haziran 1989’daki yüz binlerce Sırp’ın akın ettiği ünlü mitinginde kullandığı “kimse sizi bir daha yenemeyecek” sözleri ve silaha sarılma çağrısıyla canlandırılan Sırp milliyetçiliği, Kosovalı Arnavutlar ile Sırplar arasındaki etnik çatışmayı körüklemişti.
Kosovalı Sırplar tarafından, Mitroviça’da kurulan “Kosova ve Methodija Özerk Bölgesi Sırp Belediyeleri Birliği Meclisi”nin ilanı için tercih edilen “28 Haziran”ın Sırplar için ne derece “seçilmiş travma” olduğunu gösteren başka olaylar da sıralanabilir. Bunun için örneğin, üniversite öğrencisi Sırp Gavrilo Princip’in, Avusturya Veliahdı Ferdinand’ı, 28 Haziran 1914’de Saraybosna’da öldürdüğünü ve 1. Dünya Savaşı’nın da bu olayla başladığını hatırlatmak yeterli olacaktır. Bu savaştan sonra kurulan Sloven – Hırvat – Sırp Krallığı’nın ilk anayasasının da bu tarihte yapıldığı ve dolayısıyla Sırbistan Krallığı’nın kurulduğu da tarihten alınan ufak notlardan birisidir.
Yaşanan gelişmeler bizlere Kosova’yı Arnavutlara bırakmamak ya da Kosova’da Arnavut bırakmamak için kullanılan 1389 yenilgisinin esas amacının ‘Büyük Sırbistan hedefine silahlı destek sağlamak’ olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Ancak, seçilmiş bir yenilgi travması üzerinden kurgulanan bu mitolojinin, Sırplar için yeni yenilgilerden başka bir şey getirmediğinin görülmesi için, sadece 1999’daki Kosova Savaşı’nın ve ardından gelen NATO bombardımanın binlerce Sırp’ın ölmesine yol açtığını bir kez daha hatırlatmakta fayda görülmektedir.